Küba.. Değişmeden..
Küba’ya Giriş 101..
Öncelikle paradan başlayalım.. Ülkenin iki para birimi var.. cuc ve peso..
cuc; Convertible Peso.. (“kuk” ya da “se u se” diyorlar) ABD Doları ile aynı değerde..
peso; Nacional Peso.. (peso diyorlar ama “nasyonel” diye tekrarlayın her alışverişte) 1 cuc = 1 usd = 24 peso.. Türk Lirası ile kıyaslayamıyorum çünkü şu günlerde TL fena oynak.. Ama hesabı kolaylaştırmak için.. 5 peso = 1 TL gibi düşünün.. 1 peso da 20 kuruş olsun..
Yerel paradan turistlere vermiyorlar..!!
Ucuz gezmek ve halkın arasına karışmak için peso şart! Erişimi kolay! Çok kolay!..
Büyük ihtimalle ülkeye Havana Jose Marti havaalanından giriş yapacaksın.. 2 katlı ufak bir terminal (Terminal 3).. Bu ufaklığa rağmen 6-7 tane döviz bürosu var.. Bir o kadar da ATM..
ATM’den gönül rahatlığı ile cuc çekebilirsin.. Bankan ABD doları üzerinden çalışıyor ise (ki bizimkiler öyle) %10 komisyon verirsin.. ABD’ye atar olsun diye (öyle gibi gözüküyor ama ekonomik nedenleri var) kurdukları ufak bir vergi sistemi.. Bir avrupa bankasından (Euro) hesabın olsa mesela böyle bir komisyon yok.. Velhasıl cuc çekimi kayıpla da olsa yine de sorunsuz.. Çektiğin cuc’ları hemen hemen heryerde kullanabilirsin..
Döviz bürolarında para değiştirebilirsin.. (Casa De Cambio – CADECA) Devletin resmi dövüz büroları.. Başka da yok zaten..
Ben ülkeye ABD Doları, Meksika Pesosu ve Euro ile giriş yaptım.. Havaalanı 1. kattaki CADECA’ların 2-3 tanesini denedim.. “cuc var ama peso yok” dediler.. Amacım iki para birimine de ulaşmaktı.. Biraz dil dökünce 2.kata yönlendirdiler..
Meksika Pesosu bozdurdum.. Önce cuc’a çevirdiler.. Sonra bunun 10 cuc’unu 240 peso’ya çevirdim.. Yani iki para biriminden de her zaman elimde bulundu.. 3-4 günde bir 10-15 cuc’u peso’ya bozdurdum..
Şehirlerde para işleri daha kolay.. Banka, ATM ve CADECA’lar büyük şehirlerde çok sayıda, küçük şehirlerde merkezlerde.. Yani paraya ulaşmak hiçbir zaman sorun değil.. Matematik kolay.. USD ile cuc aynı değerde.. Kafadan USD’yi çıkartıp yerine cuc koyuyorsun o kadar.. 1 cuc da 24 peso ediyor.. Bozdurup bozdurup harcıyorsunuz.. Basit..
Yerel restoranlar, kamyonlar, taksiler, halk otobüsleri, dondurmacılar, kafeteryalar, sokak yemekleri.. Hepsi peso ile.. Tabi cuc ile ödemek de mümkün ama 1 peso’luk kahveye 1 cuc (24 peso) verirsen, sana az biraz söverler, sonra 23 peso belki çevirirler, belki sadece 5-10 peso çevirirler, ne kadar yerli göründüğüne bağlı.. Hiç para üstü vermeyip üzerine yattıkları da oluyor.. Zengin turist sallamıyor çünkü.. 1 cuc (1 USD)’a kahve içtim diyor.. Önemsemiyor.. Aslında 1/24’ü..
Turistlerin çoğu yerlileri para üstü bırakarak şımartıyor.. “aa çok ucuz” diye yüzlerine söylüyorlar.. Tam bir görgüsüzlük.. Siz yapmayın.. Ucuzsa bile en azından dükkandan çıktıktan sonra arkadaşınız ile yapın bu muhabbeti.. Onlar için ucuz değil, normal fiyatlar.. Bu davranış, onların turiste bakışını kötü yönde çok değiştiriyor.. Benim gibi dar bütçeli, sırt çantalı gezginler bile “zengin Avrupalı” olarak görülüyor sonra.. “ama senin maaşın yüksek” cümlesini en az on kere duymuşumdur..
Küba çok pahalı !!..
Yerliler gibi harcarsanız, ülke çok çok ucuz.. Şöyleki, Havana havaalanından şehre taksi ile ulaşım 25-30 cuc (25-30 usd yani 100-120TL) iken halk otobüsü ile ulaşım 0.40 peso.. Yani 0.02 cuc.. Yani 2 cent.. Yani 8 Kuruş TL!!!
Ama o otobüse bizi bindirmiyorlar!!
Yani, İsveçli turistin “ya bizi kahvehanelere almıyorlar, Türkiye’de çay içip okey oynayamıyoruz !!” demesi kadar saçma.. Tabiki biniyorsun otobüse.. Halay bile çekersin içeride..
Hostelde tanıştığım 25-30 gezginden sadece 3-4 tanesi otobüsü kullanmış.. Hostel’e gelen “dar bütçeli, sırt çantalı” bile taksiye biniyor. Otobüsü bilmiyor insanlar ya da bindirilmediklerini söylüyor birileri !!.. Küba’nın gizemli yanları işte..
Bu arada Küba’da hostel olduğundan da habersiz insanlar.. Tamam hızlı değişiyor, belki 2 yıl önce yoktu.. Ama şuanda var.. Ve gizli saklı değil.. Hostelworld’ten bakmanız yeterli 🙂 Amsterdam’da, Tokyo’da, Sydney’de olduğu gibi..
Küba’ya gelen turistlerin büyük bir çoğunluğunun, turlar ile, gruplar halinde, hotel seyahati için geldiğini düşünürsek, fazladan ödenen paraların boyutunu hayal edebiliriz.. Bu sadece otobüs-taksi olayı değil.. Havaalanında başlayan “ödeme” alışkanlığı maalesef ülkenin her yerinde devam ediyor..
Halka inmedikçe farkı görmek imkansız çünkü sistem sizi hotelden hotele, evden eve özel araçlar ile yolluyor.. Turistik yerlerde sadece $ işareti var.. cuc mu peso mu belli değil.. Tipinize bakarak muamele görüyorsunuz.. Önceden turist-yerel diye iki menüsü olan restoranlar var diye duymuştum.. Pek görmedim.. Sadece turist menüsü var.. Yerele ihtiyaçları yok artık, o kadar şımarmışlar.. 6-8 cuc’a yemek satıyorlar.. Turist için gayet normal fiyatlar.. Günde 5-6 müşteri gelse yeterli.. Arka mahallede devlet restoranı 1 cuc’tan yemek satmaya çalışıyor..
Artık hazırsak.. Yavaştan sindirelim Küba’yı..
Araçlar..
Havana sokaklarında Hidromek iş makineleri !!.. Kanuni parçaları ile hayata tutunmaya çalışan Doğu Alman MZ motosikletler.. Küba’da Türkiye izleri görmek mümkün..
50’lerden kalma Amerikan araçları.. Devrim sonrası 60-90 model Sovyet araçları.. 90’ların İtalyan-Fransız furyası.. Şimdi sıra Çin araçlarında.. Elektrikle çalışan motosikletler.. Köylerde hala at arabaları.. Dev sovyet kamyonlarından değiştirilen yolcu taşımacılığı.. Yeni yeni alınan Çinli Yutong otobüsler..
Küba tarihi ile ilgileniyorsan, bence araçlardan anlaman gerekiyor.. Sokaktaki trafik ile ülkenin tarihi paralel.. Amerikan klasikleri sevdası ile ülkeye gelirsen, hayal kırıklığına uğrarsın.. Tamam varlar, özellikle Havana’da senin için süslenmiş püslenmiş turistik yerlerde bekliyorlar.. Ama ülke, Amerikan klasikleri ile değil 30 yıl önce üretimi biten Sovyet araçları ile yol alıyor.. Her yer LADA..
Bu arada, Audi taksiler görürseniz şaşırmayın.. Ya da son model Mercedesler.. Dediğim gibi.. Sistem bazılarına fazla eşit..
Ulaşım..
Şehiriçi ulaşımda, yaşlıya hamileye çocukluya büyük saygı ve öncelik var.. Havana’da iş çıkışları tıklım tıkış.. Uzun bekleyişler sonrası gelen halk otobüsüne binmek biraz çirkinleşebiliyor.. Curcuna..
Duraklarda kuyruk oluşturuluyor. Her gelen “sonuncu kim?” diye soruyor.. Kuyruk ip gibi olmasa da herkes kimden sonra geldiğini biliyor. O yüzden biraz dağınık gözüküyorlar.. Alışmak zaman alıyor.. Çoğu yabancı “kuyruk yok sanıp saatlerce yanlış yerde bekleyebiliyor”. Sorun!.. Oturanlar ve ayakta gidebilecekler için ayrı kuyruklar oluyor.. Normal saatlerde otobüse binmek İstanbul’dan daha kolay.. Ve sadece 0.40 peso.. Bozuğun yok ise 1 peso verip geçiyorsun.. 2 kişiysen de 1 peso verip “2 kişi için” diyorsun.. (halk otobüsü = 8 kuruş TL)
Dolmuşlarda sistem bizimkiler gibi.. Belirli iki nokta arası çalışıyorlar, ücret 10 peso.. Genelde eski Amerikan arabalarını büyük olanlarından.. Önlerinde sadece “Taxi” yazıyor ama dolmuşlar, hat adı yok.. Yabancı olarak, durdurup “şuradan geçiyor musun” diye soruyorsun.. Yerliler durdurmuyor, her hat için değişik el işaretleri var, ellerini ona göre sallıyorlar.. Bazen 2 gösteriyorlar, bazen ters V yapıyorlar, bazen sadece el sallıyorlar.. Farklı bir iletişim şekli.. Şöför, el hareketi yapanın nereye gitmek istediğini bildiği için ona göre duruyor..
Ve Normal taksiler.. Bazı Amerikan arabaları da taksicilik yapıyor ama genelde Sovyet Lada’lar.. Tamamen pazarlık üzerine.. Gideceğiniz mesafeye göre çetin bir pazarlığa giriyorsunuz.. Tabiki turist olduğunuz için cuc üzerinden pazarlığa başlıyorlar.. 10 cuc.. 8 cuc.. 7 cuc.. Tavsiyem “100 peso” üzerinde para vermeyim.. Hem “yüz” sayıca psikolojik bir üstünlük sağlıyor.. Hem onlar için güzel para.. Hem 3-4 kişiyseniz pek koymuyor.. 100 peso = 4 cuc..
Mantık basit, miktar aynı ama “4 cuc” derseniz, eli sıkı turist.. “100 peso” derseniz, yerli hayatı bilen yabancı olursunuz..
Otostop çekilmiyor!!..
Sarı adam efsane değil. Gerçek. Otostop sistemli ve devlet kontrolünde gibi. Ama otostop çekmeyi engellemek amaçlı değil yardımcı olacak şekilde.. Çünkü normal ulaşım araçları halka yetmiyor.. Herkes bir nevi otostop çekiyor..
Normalde otostop çekerken ne yapıyorsan aynısını yapıyorsun.. Gideceğin yönde şehir dışına çıkıyor ve yol kenarında bekliyorsun.. Önemli fark, senin gibi 10’larca insan aynı şekilde bekliyor.. O noktalara “sarı nokta” (punto amarillo) diyorlar ve çoğunda “tamamen sarı giyinmiş” bir devlet memuru oluyor.. Bekleyenleri ufaktan sıraya sokmaya çalışıyor.. Görevli memur geçen araçlardan bazılarını (!) durduruyor.. Duraktaki yolcuları araca bindiriyor, çok cüzi olan ücretleri topluyor. Şöföre para verilmiyor.. Taksi olsun kamyon olsun bu böyle.. Kamyon kasası ağzına kadar doluyor, birer peso.. Araba içine 4-5 kişi biniyor, beşer peso.. Araç şöförü bazen kırın mırın yapıyor ama memur tersliyor ve yolcuları alıp gidiyor.. Bu insanların niye böyle bir zorunluğu var anlamadım! Belki plakaları farklı, belki farkı statüde memurlar.. Belki kullandıkları araç devletin.. Sonuçta yolcu taşımacılığına katkıları oluyor..
Sarı adamın olmadığı yerlerde, geleneksel otostop kuralları çalışıyor.. Ama yine kalabalık ve yerliler pek sıralamaya önem vermiyorlar.. Çünkü ulaşım araçları kısıtlı ve insanların birşeylere yetişme telaşı oluyor.. Sadece parmak kaldırmak ile kalmıyorlar, para sallıyorlar.. Yani geçen arabalara, “bak sana 20 peso (4 lira) veriririm al beni” diyorlar.. Bir şekilde bu sistem de çalışıyor..
Şehirler arası ulaşımda sadece turist otobüslerine binebiliyorsun..!!
Yabancılar için şehirlerarası ulaşımda seçenekler şehiriçi kadar geniş değil.. Ama hiç birşey imkansız değil..
Normal otobüs terminallerinde kimlik numarası ile bilet alındığı için gişede yabancıya bilet satmıyorlarmış.. Denemedim.. Zaten otobüsler az miktarda ve terminaller curcuna, saatlerce sırada bekleyip, “sana olmaz” cevabını alıp, üzerine dakikalarca dil dökecek zamanım ve enerjim yoktu.. Arkada 10’larca insan daha kuyruk bekliyor..
Çözüm basit.. 45 kişilik otobüs için sadece 45 bilet satıyorlar.. Otobüs doluyor veya dolmuyor, saati geldiğinde terminalde ayrılıyor.. Terminal dışında yol kenarında otobüse el ederseniz duruyor ve sizi alıyor.. Çünkü şöför için ek gelir.. Yabancı yerli farketmez alıyor.. Hatta bazen ayakta yolcu bile alıyor.. Ara şehirlerde bu sistem çok daha güzel çalışıyor.. Otobüste illa yer oluyor.. Tabi bu sistem, şöförün para kazanma dürtüsüne kalmış.. Çok ufak bir kısmı, hiç umursamaz bir şekilde yoluna devam ediyor..
Trenleri çok vasat durumda ve yerliler bile pek kullanmıyor.. Otobüse göre çok daha uzun sürüyor.. Saatlerce dil dökmeme rağmen bilet alamadım.. Aslında yabancıya bilet satıyorlar ama 6 peso’luk bilet yerine “yabancı vizeli” 6 cuc’luk bilet satıyorlar.. “İlla trenleri görmek istiyorum” diyorsan deneyebilirsin.. 6-7 saat tahta koltukta oturup sadece 200km gitmek için 6 cuc vermek istemedim.. Aynı mesafeyi kamyonlar 2.5 saatte 1 cuc’un altında gidiyor..
Kamyonlara yabancıları bindirmiyorlar!!!..
Küba’nın ana ulaşım aracıdır kamyonlar.. Şehirlerarası, kasabalar köyler arası.. Her yere çalışırlar.. Uzun yola gidenler koltuklu, kısa mesafe gidenler metal banklar ile döşelidir..
Peki nedir bu kamyonlar.. Dev gibi sovyet kamyonlarının modifiye edilerek otobüse benzetilmiş hali.. Arkaya kocaman, çatılı metal bir kasa eklenir.. İki taraftan pencereler.. İkişer sıra koltuk.. Arkadan biryerden metal kapı olur.. 3-5 basamak merdiven tırmanarak içeriye girersin.. Hoplaya zıplaya gidersin.. Kısa mesafe gidenlerde koltuk ve pencere olmaz.. Kenarlar açıktı.. Kasa içinde etrafı dönen metal bankta yer bulursan oturursun, olmadı ortada ayakta.. Efil efil gidersin..
Kamyonlar hemen hemen her şehre, her kasabaya, her köye giderler.. Gitmez diyenler, ya bilmiyordur, ya sizi taksiye yönlendirmeye çalışıyordur.. Büyük şehirlerde terminalleri vardır.. Öyle gizli saklı araçlar değiller.. Hatta bazı kamyon terminalleri otobüs terminalleri ile yan yana – iç içe olur.. Şehir dışı otostop noktalarında da dururlar.. Fiyatları sabittir.. Sizi düdüklemeye çalışmazlar.. Çok çok ucuzdurlar.. Tamamen yerlidirler, içtendirler, köylüdürler, halktırlar.. Herkese, herşeye yerleri vardır.. Yabancıymış, turistmiş, çok eşyalıymış, kediymiş köpekmiş umursamazlar.. Gitmek isteyeni götürürler.. Bindiğim 10 farklı kamyondan sadece bir tanesinde muavin “yabancısın 20 peso” dedi.. “Yabancı değil işçiyim ve biliyorum 10 peso” deyip parayı eline sıkıştırıp kamyona atladım.. Ses çıkarmadı.. Bir daha da böyle bir olay yaşamadım..
Havana’dan Santiago’ya veya tersi (900km – 14sa).. Kamyon ile uzun yol yapacaksanız.. 300 peso.. Yani 12 cuc.. Aynı hat, aynı mesafe, aynı süre.. İçerisinde sadece “başka bir ulaşım aracının olmadığına inanan” turistlerin olduğu klimalı turist otobüsü ile 51 cuc.. Tercih sizin..
Tek tek, kamyon ve turist otobüsü fiyatlarını karşılaştırmak istemem..
Özetle; Ülkeyi dolandığım 25 günde aynı yolculukları turist otobüsleri ile yapsaydım 110 cuc harcayacaktım.. Kamyonlar ile 26.5 cuc’a mal oldu.. Konfor farklı ama kesinlikle yolda harcadığım süre aynı.. Ve ülkeyi tanıma adına yakaladığım fırsatlar.. Paha biçilemez..
Marketler.. Alışveriş..
Tüm büyük marketler devlet zinciri.. Panamericano adı altında toplanıyor çoğu.. Her şehirde 2-3 farklı çeşidi var.. Bazıları market gibi, bazıları sadece içki, bazıları giyimden elektrikli ürünlere herşeyi satıyor.. Tabi gel gör ki pek fazla birşey yok.. Yemeklik yağlar, kavanoz ürünler (yeşil zeytin, ketçap, mayonez, balık), tek marka şampuan, bir iki çeşit sabun.. Gazlı içecekler.. Bira.. ve diğer alkollü içecekler..
Bunlardan daha fazlası var ise kesinlikle vitrinde sergiliyorlar.. Dove şampuan geldiyse mesela o kocaman vitrinde 3-5 şampuan ile şekil yapıp sergilerler.. Sabunlardan piramit, traş bıçaklarından yıldız.. Yaratıcı pazarlamacılık örnekleri..
İthal olan herşey aşırı pahalı.. Hatta yerli üretim ama lüks sayılan şeylerde..
Devletin marketinde bir litre meyvesuyu 55 peso (11 lira).. Halkın işlettiği büfede taze meyve suyu 3-5 peso..
Markette yerli kola 15 peso.. Yabancı kola 25 peso..
Bir gofret, peynirli salamlı bir sandviçin 3-4 katı fiyatına..
Kaşarlı sucuklu kocaman bir pizza 5-10 peso. Aynı yerde ufak bira 30 peso..
5-10 pesoya güzel bir kafede güzel bir servis ile kahve içebilirken, aynı kafede pet şişede ufak su 15 peso..
Manavlar genelde boş.. Çeşit çok çok az.. Domatesler ya ölmüş ya yeşil.. Arasını denk getirmek zor.. Soğan, biber, havuç, salatalık.. Daha da fazlası yok.. Hiç görmedim..
Meyveler de ananas ve guava ile sınırlı.. Orta boy bir ananasın tanesi 10-15 peso.. Tabi size kaçtan satmaya çalışır o muallak.. 5 kez gittiğim manav bile hala beni dolandırmaya çalışıyordu.. “Turisti salak yerine koymak” ata sporları.. İspanyolca biliyorsan bu durum seni hem üzecek hem sinirlendirecek.. Cidden salak muamelesi görüyorsun.. İspanyolca bilmiyorsan sorun yok.. Acısız kandırılıyorsun..
Giyim kuşam pahalı gibi duruyor.. Girip baktığım mağazalarda tişörtler 10 cuc’tan yukarı.. Küba beyzbol milli takımının forması 50 cuc (50$) mesela.. Terlikler bile 5 cuc.. Halk kıyafet ihtiyacını kara borsadan sağlıyor.. Giydikleri hiçbir ürün markalı değil.. Markalı gözükenler sahte.. Ama açık söyleyebilirim ki.. Latin Amerika’da şu ana kadar gördüğüm en düzgün giyinen halk.. Temiz.. Uyumlu.. Özenli..
Güvenlik..
“Tenemos nada mas qué seguridad” Bir ev sahibine “gece sokaklar güvenli mi?” diye sorduğumda aldığım cevap.. (* Güvenlikten başka bir şeyimiz yok)
Havana’da kaldığım apartmanın kapısında her gece farklı bir teyze güvenlik olarak sabahlıyordu.. Amacı güvenliği sağlamaktan çok olup biteni gözlemlemek..
Hapse girmiş birinin oy kullanma yetisi kalmıyormuş.. Daha birçok şeyden mahrum kalabilir.. O yüzdendir ki polisler korkutucu.. Üzerine mahalli denetim eklenince.. Bir çeşit, komşunun komşuyu gammazlama olayı.. Ortam gayet güvenli.. Hırsızlık hariç.. Bütün evlerde, kapı pencerelerde, demir parmaklıklar hayatın bir parçası..
Ortalıkta pek polis yok.. Yani bizdeki ve ya Güney Amerika ülkelerindeki kadar değil.. 2-3 kişilik bir polis ekibi olsa bile genelde sadece birinde tarihi bir pistol oluyor.. Diğerleri silahsız.. Meksika’da kumsalda güneşlenirken, devriye atarak, bizi koruyan, 3 askeri hatırladım da.. 2’şer otomatik silah, sayamadığım kadar tabanca.. Çelik yelekler..
Küba güvenli.. Polis sarhoşları dövmüyor mesela.. Birlikte gülüyorlar.. Sonra “hadi eve git sen” diyorlar.. Sarhoş da gidiyor..
Ama..
Karşı cinsin davranışlarına dikkat etmek gerekiyor.. Yerli-yabancı arasında bitmek bilmez bir avcılık oyunu var.. Çıkar ilişkileri çok göze çarpıyor.. Arkadaşça yaklaşan karşı cins ile muhabbet, ya seks, ya para, ya birkaç içki ısmarlama, ya da bir şekilde ülkeden kaçma, planları ile sonlanıyor.. Özellikle gece alemlerinde ilişkilere dikkat etmek gerekiyor..
Turistik yerlerde, parklarda, “iyi günler, nerelisin?” basitliğinde başlayan muhabbetlerde her zaman dikkatli ol.. Otobüslerde ve ya kalabalık yerlerde, kişisel eşyalarına, her ülkede gösterdiğin kadar özen göster..
Sosyal Hayat..
Kesinlikle Türkiye’den daha sosyaller.. Parklar bahçeler insan dolu.. Sürekli sıcak havanın, latin kültürünün etkisi büyük.. Üzerine Afrikalı göçmenler ile kültür harmanı.. Hemen herkes süslü püslü gezer.. Tokalaşma pek yok, herkes yanaktan öpüşür.. Erkek erkeğe bile.. Öpüşme esnasında kadınlar daha fazla öpücük sesi çıkartılar.. Hatta bir değil 2-3 tane.. Yani, yeni tanıştığın bir teyze, sana yanağı kondurur ve mucx mucx muccckk diye ses çıkartırsa şaşırma.. Teyzenin neşesine kalmış.. Ama tek yanak..
Akşam sokağa çıkanların yüzde 90’ı gece kıyafeti ile çıkar, mini etek ve topuklu ayakkabı geleneksel kıyafettir.. Saç baş her zaman yapılıdır.. Yaş cinsiyet farketmez.. Pazartesi günleri dışında, haftanın her günü Cumartesi gecesi kıvamında geçer.. Her gece bir eğlence..
Latin Amerika’nın diğer ülkelerine nazaran yabancıya, tanımadıklarına daha soğuk yüzlüler, selam verme alma pek yok.. Üzücü.. Bar, restoran, kafeler.. Neredeyse hiçbir çalışan selamlamaz, gülümsemez.. Çünkü çoğunluğu devletin işlettiği mekanlardır.. Memur statüsünde çalışan barmenden, garsondan pek birşey beklememek lazım.. Che’nin, endüstri bakanı olarak, devrim diye sunduğu çalışma sisteminin özüdür bu.. “Günlük çalışma kapasitesine ulaşana, geçene, teşekkür edilir, az çalışanın maaşından kesilir.. Ve yüzlerin gülmesi beklenir.. Çünkü kapasitesi ile çalışmak insana mutluluk verir..” İnsan doğasına aykırı bir sistem.. Çalışmıyor..
Tanış olduktan sonra işler değişir.. Ama o ilk soğukluk çok itici gelir.. Birbirini tanıyanlar, arkadaşlar, akrabalar, sokakta karşılaşınca, öpücükler, kahkahalar, şakalar havada uçuşur.. “Vay ne güzel hayat dolu insanlar” dersin. Ama onu bir yabancı olarak ilk kaynaşmada sana göstermezler.. Güney Amerika’nın diğer ülkelerinde edindiğim, önüme gelene selam verip selam alma, neredeyse yoldaki insanlarla öpüşme alışkanlığı ile buraya geldiğim için, bu soğuk tavır başta çok itici geldi.. Selamıma bön bön bakan çok insan oldu.. Ta ki tanış olana kadar !!..
Islık öttürme olayı.. Fena uyuz.. Herkes birbirine muuxx mucxx şiişşvv pişşvv.. Yazamayacağım incelikte, ağız kapalı, dudaklar öpücük yolluyor modunda dışarıda, nefes içeri çekilerek dudaklar arasından çıkartılan, ince uyuz ses.. Kızlara pişt pişt demek için kullanıyor bazı erkekler ama hemen herkes, garsona şöföre, birbirine seslenirken öyle yapıyor.. Kadınlar dahil.. Uyuz birşey.. Çok çok duyacaksın.. Bir büfede kahve söyleyeceksin, sen sağa sola bakınırken, kahveni hazırlayan teyze sana seslenmek için muucxxx mucxxx yapacak.. Noluyor len olacaksın baştan.. Teyzeye döneceksin.. Kahveyi gösterecek.. Gülümseme yok.. “Al iç” diye bakan gözler göreceksin.. Aynı yere 3-4 kere gidersen, ıslık değişmez ama yüzler gülmeye başlar..
Spor..
Ülkenin en sevilen sporu beyzbol.. İlk günümde Küba-Meksika milli maçını stadyumda izleme şansım oldu.. Tribünler boş.. Tv’de canlı.. Halk daha çok lig maçlarına ilgi gösteriyormuş.. Havana – Santiago arası maçlar önemliymiş.. Bilet fiyatı 1 peso (20 krş).. İçeride hamburger, dilim pizza, 5 peso..
Avrupa futbol ligleri takip ediliyor.. Tabi evlerden değil.. Bazı barlarda nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde İspanyol kanalları çekiyor.. Yoksa insanlarda çanak anten falan yok.. Barcelona açık ara favori.. Sokakta halkın dikkat çekecek bir bölümü futbol formalı geziyor.. Ama bazıları üzerindeki formanım hangi takıma ait olduğundan bi haber.. Onlar için sıradan bir tshirt..
Mahalle aralarında futbol değil beyzbol oynanıyor.. Pazar günleri ufak çocuklar öğretmenleri ile birlikte şehir parklarında gruplar halinde oyunlar oynuyorlar..
Yemekler..
Dışarıda yenen ucuz yemek, genelde sandviç ya da pizza.. Malzemeler, yumurta, salam, sosis ve peynir.. Ekstra malzeme bulmak zor.. Pencerelerine menü tabelası koyan ev hanımları yapıyor bu işi ya da ek gelire ihtiyacı olan herkes.. 5-15 peso arası değişiyor fiyatlar.. 1 pesoluk ufacık bir kahve yada 2 pesoluk bir bardak gazlı içecek eşliğinde öğün geçiriyor insanlar..
Devlet kontrolündeki restoranlarda ızgara veya tava et, pilav, salatadan oluşan menü mekana göre 2-4 cuc.. Mekanın kalitesi müdüre göre değişse de kooperatif kafası pek farklılık yaratmıyor.. Herkes maaşlı çalışan.. Özel birşey beklemek hayal.. Müşteri memnuniyeti uğruna hiçbir ekstra yapılmıyor.. Siparişi alıp gidiyorlar, yemeği getirip önünüze atıyorlar !.. O kadar.. Tabi yemekte pek standart olmuyor.. Devlet tarafından düzenlenmiş menüde, et ürünleri gramına kadar detaylı yazıyor.. Yani Dana Biftek (245gr) gibi.. Menünün yarısı için “yok, kalmadı” diyorlar.. Neyi, kime satmak istiyorlarda onu satıyorlar.. Ve önünüze gelen et kesinlikle menüde yazan gramajda olmuyor.. Yarısını kuşlar yemiş :).. Ya da ihtiyacı olan bir aşçı.. Ya da diğer müşterilere servis edilerek, maaş dışında ektra bir gelir.. Sistem içinde sistem..
Restoran veya evlerin mutfaklarından bazen öyle sesler geliyor ki içeride basket oynuyorlar zannediyorsun.. 1 değil 10 değil.. Girdim baktım.. Elde tokmak, et dövüyorlar.. Her yerde, her zaman.. Malum ana menü..
Evlerde de çoğunlukla aynı menüyü gördüm.. Pilav, et, ekmek, domates-salatalık en ulaşılır temel ürünler..
Havana’da 2-3 kere manav alışverişi yapmaya çalıştım.. Aldıklarım ile çoban salatadan başka birşey üretemedim..
Ve özel sektör restoranlar.. Ya da özel olduğunu düşünen.. Bazı turistik yerlerde aynı kalitede restoranlar aynı yemeği 7-10$’a turiste satıyor.. Aynı soğuk yüzler, aynı kalitesiz hizmet ile.. Sırf turist olduğun için fazla ödeyebileceğini düşünüyor o kadar.. Orta direk bir şehrin, en lüks devlet restoranında, 2-4$’a karın doyurmak mümkün.. Ama gel gör ki.. Her gün aynı..
Daha üst düzey özel mekanlara gidip deneme yapmadım. Bütçem yetmez.. Zaten zor ulaşılan yemek benim için halkın yemeği değildir.. Denemeye gerek yok..
Dondurma..
Evet ayrı bir başlık gerektiriyor. Çünkü kültürün büyük bir parçası.. Her şehirde.. Her kasabada.. Hatta her köyde.. Devletin kocaman dükkanları var.. Bazıları AVM büyüklüğünde.. Bazıları dev bina, bazılar park bahçe yeşillikler içinde.. Bazen 10’lar.. Bazen 100’lerce kişi sıra bekliyor.. Sabahtan, geceye hiç durmadan çalışıyorlar.. Çok çok ucuz fiyatlara.. Her gün değişen aromalarda.. Top top dondurma.. Külahta değil, tabakta, kasede, bardakta.. Birer ikişer top değil.. Beşer onar top yiyor insanlar.. Hatta yirmi top sipariş edip, yanlarında getirdikleri kaplara dolduruyorlar..
Yerel dondurmacıya turistleri almıyorlar..
8 farklı şehirde, 16 farklı dondurmacıda, 32 kere dondurma yemişimdir.. Abartmıyorum.. Dondurmasız gün geçirmedim.. Hiçbirinde “sen giremezsin” veya “sen farklı ödeyeceksin” olmadı.. Kimisinde 30dk sıra bekledim 10larca yerli ile, kimisinde doğrudan geçip oturdum.. Saatlerce muhabbet ettiğim insanlar da oldu.. Ve evet, 1 tane bile turist görmedim.. Nedense, Küba’nın en en önemli kültürü olan bu aktiviteyi kimse görmüyor.. Gece halkın %1’i salsa yapıyor, gündüz %80’i dondurmacıya gidiyorsa, benim için bu ülke 2 ileri, 1 geri dans değil, 2 top kakaolu, 1 top vanilyalı dondurmadır..
Aşağıda fotoğrafını gördüğünüz dondurmaların en pahalısı 5 peso.. (1 lira)..
Din..
Beyaz giyen adamlar.. Dikkat çekici.. Şapkadan ayakkabıya, tamamen beyazlar içinde insanlar göreceksiniz.. Moda olsun diye öyle giyinmiyorlar.. Farklı bir dinin mensupları..
Havana’nın en turistik merkezlerinden birinde güzel düzenlenmiş bir camii var.. Daha çok mescit yapısında ama içerisi çok güzel, temiz, ferah.. Cuma’ya denk gelirseniz uğrayın derim.. Suudi camii.. Alışılmışın dışında olacaktır..
Gençlerin boynunda haç dekorasyon amaçlı.. Dövmelerde bile dekor.. Kiliseler boş ve bakımsız.. Halkın çoğunluğu katolikmiş ama sokağa yansımıyor.. Kırsal kesim daha dindar olur diye bilirdim.. Tam tersi sanki.. Köylerde, kasabalarda hatta ufak şehirlerde, dinle ilgili göz önünde pek birşey yok.. Büyük şehirlerde ispanyollardan kalan kiliselerin bazıları restore edilmiş o kadar..
Güneye.. Santiago’ya doğru indikçe Afrika kökenli kesim artıyor.. Yerel dinlerini icra ediyorlar.. Bazen evlerden tamtam sesleri gelir.. Müzik eşliğinde seremoniler yaparlar..
Şehirler..
Havana Büyükşehir.. Merkezi kısımları gayet güzel düzenlenmiş.. Eski Havana dedikleri merkezde tarihi binalar restore edilmiş.. Kimisi hotel kimisi restoran.. Hala yenilenen binalar var.. Kordonda (Malecon) dev bir hotel inşaatı var.. Ama iki blok uzaklaşınca işler değişiyor.. Güzelim binalar bakımsızlıktan çürüyüp gidiyor.. Neredeyse her beş binadan birinin içi tamamen göçmüş.. Sadece dış duvarları ayakta.. Yazık.. Kalanlarım da hali vahim.. Kimisi marangozhane kimisi kafeterya.. Kimisi 2 tişört 3 pantolon satmaya çalışıyor.. Sümerbank’ın son günleri gibi..
Bazı mahalleler 70-80’lerin konutlaşması ile Doğu Avrupa görünümünde.. Ve sosyalist düzenin de bazılarına daha eşit olduğunu gösteren zengin mahalleleri.. Central Havana.. Mağaza restoran pek olmasa da Etiler görünümünde, geniş ve temiz kaldırımlar, kafeler.. Bahçeli, güvenlikli yüksek binalar.. Havana’nın simgesi, kordon boyu.. 3-5 km’lik kordonda belkide sadece 10-15 bina kullanımda. Çoğu hatıl durumda.. Sahipsiz.. Yazık..
Diğer şehirler.. Kesinlikle Havana’dan daha iyi.. Santa Clara, Sancti Sipiritus, Ciago de Avila, Camagüey, Holguin.. Hepsinin merkezi tertemiz.. Hemen hemen tüm binalar kullanımda.. Bakımlı.. Renkli.. 5-6 blokta bir park var.. Her blokta kültürel binalar var.. Tiyatro, sinema, sanat galerisi, kütüphane, kafeteryalar, dans okulları, dernekler, birlikler. Ara mahallelerde bile kocaman tarihi bina, kapıda “Halk Oyunları Merkezi” yazıyor.. Satranç oynamak için bile bina var..
Gece merkezler cıvıl cıvıl. Parklar insan dolu. Akşam serinliği insanları sokağa çekiyor..
Ama! Merkezlerin 3-5 blok arkası, akşamları karanlığa bürünüyor. Sokak lambaları her yerde yok, olanların da bazıları çalışmıyor. Evlerin önlerindeki lambalar aydınlatıyor ortamı. Yine de güvenlik hiçbir zaman sorun değil..
Su akıyor. Elektrikte sorun yok..
Taksiler, bisi taksiler, at arabaları, otobüsler.. şehir içi ulaşımda sorun yok gibi.. Zaten Havana dışında çoğu yer yürünebilecek boyutta.. Bisiklet ve motosiklet çok yaygın.. Şaşılacak boyutta elektrikli araçlar var..
Sokak tabelaları.. Bina numaraları.. Herşey düzenli.. Kapı ve pencerelerdeki demir parmaklıklar iç gıcıklasa da hayatın bir parçası.. Güvenlik sorunu varmış gibi gösteriyor.. Kapılar açık olsa da demir parmaklıklar çoğu zaman kilitli.. Hırsızlık, sosyalist ülkelerin sigara ve alkolden sonraki en kötü alışkanlığı.. Askerlik yapanlarımız bilir.. Bu hırsızlık değil, yer değiştirmedir aslında..
Konaklama..
Sadece “Casa Particular” denen evlerde kalabiliyoruz..
Küba’da konaklama artık ucuz.. Daha da ucuzlayacak.. Çünkü seçenekler gün geçtikçe artıyor.. Ama.. Bunun farkında olmak gerekiyor.. Uyanık olun..
Ülkeye giriş yaptınız, ilk şehir.. Hostel veya paylaşımlı bir evde kalıyorsunuz.. Ev sahibi, gideceğiniz bir sonraki şehri soruyor ve size herşeyi ayarlamaya çalışıyor.. Çok yardımcılar.. Önce o şehirden tanıdığı başka bir paylaşımlı evi arayarak size konaklama ayarlıyor.. Böylece ev aramanız gerekmiyor.. 25-30 cuc geceliği.. Daha ucuz yok diyor..
Ulaşım için, sadece turist otobüsü ile gidebileceğinizi söylüyorlar.. Otobüs biletinizi alıyorsunuz.. Terminal uzak ama dert etmeyin.. Taksi ayarlıyor size, “başka seçenek yok” diyor.. 20-25 cuc.. Evden terminale taksi ile gidiyor, turist otobüsüne biniyor, diğer şehirde iniyorsunuz.. Yeni evinize gitmek için bir diğer taksi, sizi terminal girişinde bekliyor.. Yine 20-25 cuc.. Evinize gidip yerleşiyorsunuz.. Evden eve nakliyat.. Dertsiz..
Küba’ya gelen hemen herkes bunu yapıyor.. Böylece ev sahipleri 25-30 cuc’a sabitleyebiliyor fiyatları..
Ama öyle değil.. Ulaşımı kendiniz yapıp, şehir, kasaba merkezinde dolandığınızda.. Neredeyse 3 evden 1’inde “casa particular” işaretini göreceksiniz.. Mavi tabela.. Yani kiralık oda.. Sorduğunuzda hemen hepsi, doğal olarak, “25 cuc” diyor.. Çünkü alışılmış fiyat bu..
Konakladığım 10 farkı evin hiçbirine 10 cuc’tan fazla vermedim.. Çok çetin pazarlıklar da gerekmiyor.. “10 cuc verebilirim” diyorum, biraz gülümsüyorlar.. Sonra kabul ediyorlar.. Çünkü 10 cuc bile büyük para..
Fiyatlar daha da düşecek.. Sadece turizm girdabından çıkmanız gerekiyor..
İnternet..
Wifi.. Zor.. Aslında çok da zor değil ama işte alışılmışın dışına çıktığımız için zor geliyor.. İhtiyaç duyduğunda bağlanacak isen çok çok kolay.. Ama her dakika bağlı olayım, fotoğraf yükleyip, yazılar yazayım, maç izleyeyim diyorsan.. Unut..
Ülkede internete bağlanmanın tek yolu Wifi.. Simkart’tan bağlantı yok.. Tabi o da devlet kontrolünde.. ETECSA adındaki kurum yönetiyor herşeyi.. Sabit telefonları da, internet bağlantısını da..
İnternete girmek için, ETECSA’dan kontürlü kart alıyorsun.. Mart-2018.. 1 saatlik kart 1 cuc.. 5 saatlik kart 5 cuc.. Aldığın kartın arkasında kullanıcı adı ve “kazıyarak görülen” şifre var.. Kart ile Wifi noktasında bağlanıp istediğin kadar internete giriyorsun.. Dakikalarından düşüyor.. İşini görüp kapatıyorsun, istediğin zaman “dakikan kaldı ise” devam edebiliyorsun.. Sistem bu..
Peki nereden bulurum ETECSA dükkanı ve sonrasında bağlanıcak wifi noktası.. Türkiye’de iddaa bayi bulmak kadar kolay.. ETECSA dükkanlarının hepsinde wifi da var.. Ayrıca büyük parkların hemen hepsinde wifi var.. Hotellerin lobilerinde var.. Zaten elde telefon banklarda, kaldırımlarda oturmuş yüzlerce insan görünce anlayacaksın.. Bazı büyük parkların bir köşesinde kontür satan ekstra şubeler de oluyor.. Tabi elde kontör kartı ile turiste açıktan satış yapmaya çalışan insanlar da oluyor.. Sokaktan almayın.. Hem yüksek fiyattan satarlar, hem sahte olabilir.. ETESCA’dan alırken bazen kimlik soruyorlar ve kontür kartını isim yazarak aktif hale getiriyorlar.. Kimlikli gidin..
Peki bağlantı hızı.. Bence Güney Amerika ortalamasının üzerinde.. Bazı parklarda ilk bağlantıda sorun yaşıyorsan hiç zorlama.. Sonra başka yerde denersin.. “Bağlandım mı acaba, neden çok yavaş, aman sayfayı açmıyor” derken gider dakikalar.. Bağlanacağı varsa zırt diye bağlanıyor ve gayet güzel.. Görüntülü konuşma falan herşeyi yaparsın.. Bütçen var ise maç bile izlersin.. Film bile indirirsin.. Ki yerliler bağlandığı anda dünyayı indiriyorlar.. Sistem sağlam.. Herkese internet var..
Ufak bir sorun.. Telefonun kaliteli, hızlı birşey değil ise, 4-5 günlük internetsiz geçen zamandan sonra bağlanınca, pek hoş olmuyor.. Telefon ilk 8-10dk kendi istediğini yapıyor.. Mesajlar, mailler, güncellemeler falan derken.. O işini bitirince sen devam edebiliyorsun.. İnternet ayarlarınızı gözden geçirin.. Herşey çalışmasın..
Yani Küba’da internet sorunsuz.. Sadece uğraştırıyor.. Yavaş yavaş soğutuyor.. 1-2 hafta sonra hiç internete girme gereği duymuyorsun.. Telefonun şarjı 3-4 gün gitmeye başlıyor 🙂
Bu arada, güzel bir dip not.. ETESCA’nın hemen her yerde ankesörlü telefonları var.. Sabit hatları aramak bedava.. Hosteli veya kalacağın evi arayacaksan, bir yerliye nasıl çalıştığını sor.. Devletin hizmeti..
Sistem..
“Küba değişmeden görülmeli”.. Ben de bu gazlı almıştım zamanında.. Ama hüsran.. Öyle bi anlatıyor ki görenler.. Sanki 60ların Küba’sını derin dondurucuya koymuşlar.. Bu arkadaşlar gelip görmüş.. Oh mis gibi tezecik sosyalizm.. Sonra bu arkadaşlar çıkarken dolabın fişini çekmişte sistem erimeye başlamış.. Aman aman.. “Biz en iyi hali ile gördük.. Değişmeden yetişin..”
Anlaşılan sistem yıllardır çözülüyor.. Bu latin sıcağında buz mu dayanır.. Burada 60’lardan beri erimeyen tek şey varsa o da dondurma..
Eşitlikten yana olduğunu bildiğim bir sistem.. Devrimle gelen bu sistemin Havana’daki “devrim müzesi”.. Girişi, yerliye 8 peso.. Yabancıya 8 cuc.. Yani 24 katı..
“Eşitliği de böyle devrim yaparak kurduk.. Görmek istiyorsan buyur gel.. Ama girişe para ödeyeceksin! Hem de “sen” daha fazla ödeyeceksin.. Çünkü “sen”, “biz”den değilsin..”
Havana Latinoamericano beyzbol stadyumu.. Küba milli takımı ile Meksika milli takımı maç yapacak.. Hostel’den 4 gezgin stada gittik.. Gişede kuyruk.. Bilet fiyatını sordum, 1 peso.. Kuyrukta sıra bize geldi.. Görevli kadın, “size 1 cuc” (24peso).. Alman kız ödedi hemen.. Ona bir kağıt parçası verdi kadın.. Üzerinde “1 peso” yazıyor, farklı bir bilet değil yani.. Fazla parayı cebe atıyor.. Bilet almadan çıkıp, sıradan birine 5 peso uzatarak “bana 3 bilet alır mısın?” dedim. Ve aldı. 3 bilet ve 1 peso para üstü çevirdi.. 1 de kendine.. İşte Küba’da sistemin özeti.. (1 peso = 0.20 TL)
Herkes yolunu bulmaya çalışıyor.. Restoran, menüdeki etten.. Dondurmacı, dondurmadan.. Kafeterya, kahveden.. Birahane, para üstünden.. Herkes birşeylerden ufak ufak didikliyor..
Eş dost.. Hısım akraba.. Herkes düzen içinde düzenini kuruyor..
Devletin süt ürünleri sattığı dükkanda, peynir, yoğurt, yumurta ne zaman gitseniz bitmiş oluyor.. Ama aynı ürünleri birileri alıp evinin bir köşesindeki “özel” kafeteryada peynirli yumurta olarak kesintisiz satabiliyor..
Belediye otobüslerinde ücretin kutuya atılması gerekiyor ama her zaman elden toplayan birileri oluyor..
Emekli maaşı 15 cuc olan bir teyze, evin bir odasını düzenleyerek turizme açınca günde 25 cuc kazanabiliyor.. Biraz daha fazlasını yapanlar, hafta sonu giyim eşyası almak için Cancun’a gidecek zenginliğe ulaşıyor.. Iphone’lar, Plazma TV’ler.. Kaldığım evlerde, klimasız olan yoktu..
Devletin eğlence yerlerinde, çoğu bedava olmasına rağmen, kapıdaki güvenlik turistlerden 3-5 cuc toplayabiliyor.. Orada güvenlik olarak çalışabilmek için birilerine 400-500$ rüşvet vermek gerekiyor.. Aynı şekilde, turist gelen barlarda barmenlik yapabilmek için de.. Çünkü maaşının 20-30 katı kadar bahşiş toplayabiliyorlar..
Eğitim bedava.. Ama herkes doktor olamıyor.. Doktor olup, yurtdışına çıkmadıkça tüm meslekler havada kalıyor.. Hak ettiğini alan pek yok.. Herkes ekstra işler yapıyor.. Mühendisin maaşı en fazla 40 cuc’a kadar çıkabilirken, bisiklet taksi kullanan bir abi, günde 10 cuc kazanabiliyor.. Dağ başındaki bir köyde, kamyon beklerken, tost yiyip, meyve suyu içtiğim tek göz bir kafeteryada çalışan eleman, bana Osmanlı padişahlarını sayabiliyor.. Üniversitede Orta Doğu Siyasi Tarihi okumuş bir akademisyen.. Ama 1 liralık tost satıp para kazanmaya çalışıyor.. Bedava ev, bedavaya yakın su, elektrik.. Ama 5 yıl sonra çürüyen pencere, dökülen duvarlar, patlayan tesisat.. İnsanların bunları yenileyecek gücü yok.. Malzeme de yok zaten.. Sadece parası olan yapabiliyor birşeyler.. Parayı bulmak da, sistemin dışına çıkmayı gerektiriyor..
Trafik polisi rüşvet topluyor, öğretmen taksicilik yapıyor, memur parkta fıstık satıyor, öğrenci turist gençlere yanlıyor..
Devletin alıp verebileceği belli.. Sosyalist düzenin limitli bir gücü ve ekonomisi var.. Yetmiyor..
Ve bu açık, yurtdışından gelen para ile dolduruluyor.. Sistem içinde sistem kurarak yaşıyorlar.. Holguin’de tanıştığım, 96’dan beri yılın 2-3 ayını Küba’da geçiren, Kırşehir göçmeni Almanyalı bir abinin dediği gibi..
“Küba’da sistem sosyalizm.. Hayat illegal”.. “Yaşamak istiyorsan, yasa dışı olmalısın”..
Bu arada çok çok önemli bir not.. “Ambargo”.. Bu kelimeyi kafanızdan çıkarın.. “Ambargo yüzünden böyle oldu” diyip duruyor herkes.. Ama Küba’ya uygulanan hiçbir ambargo yok.. Küba istese Türkiye’den kumaş alır.. Ekvator’dan muz, Tayland’dan pirinç, Yemen’den hurma, Sri Lanka’dan çay alır.. Ürettiği herşeyi de yurt dışına satabilir.. Hiçbir yasal dertleri yok.. Engel yok.. Köstek yok..
Ama ülkede üretim yok, birşey satamıyor.. Para yok, birşey alamıyor.. Tek gelir.. Turizm.. Daha doğrusu, turistin getirdiği para..
Ve o paranın hunharca paylaşılması..
Küba..
Sistem hakkında daha söyleyecek çok şeyim var ama içinizi karartmak istemem.. Doğu Avrupa ülkeleri.. Rusya.. Çin, Vietman.. Ve Küba.. Hepsini ufak ufak karşılaştırdığınızda.. Adını ne koyarsanız koyun.. Küba’nın hali iç açıcı değil..
Siyaseti kenara bırakıp düşünmeye çalışıyorum.. Kültür.. Yemek.. Müzik.. Sosyal hayat.. Maalesef hepsi sistemin etkisinde..
Türkiye’de şöyle bir söz vardır.. “İçimde şu kadarcık milliyetçilik vardı, askere gittim, o da kalmadı”..
Küba’da öyle biraz.. İçinizdeki sosyalizmi öldürebilirim..
Ama gidin.. Kesinlikle..
Değişmeden..
Kaleminize sağlık, çok doğru bir Küba anlatmışsınız. 2006 dan beri ara ara Küba, ya giderim. O gülen eğlenen Turist, e yardım eden insanların, anlattığınız sistemsel bozulmalarla bu hale geldiğini gördüm. Boool gezmeli yıllarınız olsun. Takipteyim.
Tam bir anthropologist gibi harika yazmissin. Bunun kitabini basabilirsin. Cok faydali bilgiler ve kiyaslamalar. Eline saglik.
Eline,emeğine sağlık, keyifle okudum.
dondurmaaaaa <3 çok güzel özet geçmişin harika yazı olmuş
Küba Küba dedikleri buymuş demek..Harika bir yazı emeğine sağlık.içim karardı resmen. Hayalkırıklığı.. Aklımda kalan tek iyi şey dondurma 😉
2013’te 25 gün kalmıştım. İnternette Küba hakkında okuduğum en doğru ve gerçekleri yansıtan yazıdır bu. Tebrik ederim.
Bir not, 2 yıl önce değil 5 sene önce de Küba’da hostel vardı 🙂
Cok guzel yazi gitmeden cok faydali oldu tesekkurler:) vize isini nasil yaptin onu da merak ediyodum yalniz. Kapida aliniyo anladigim kadariyla?
Bilgi ve tecrübelerinizi bizlere cok akici bir dille aktardiginiz icin cok tesekkür ederim.